Yabancı dil öğrenmek gerçekten zor mudur?

9 Şubat 2021

Bugüne kadar yabancı dil öğrenmenin çok kolay olduğunu belirten birçok reklam görmüş ve duymuşsunuzdur. Genellikle bu reklamların destekleyicisi olarak da çeşitli öğretim yöntem ve teknikleri ileri sürülür hep.

Peki ama yabancı bir dili layıkıyla konuşup anlamak gerçekten kolay olabilir mi? Siz buna gerçekten inanıyor musunuz?

Burada bahsettiğimiz, elbetteki yabancı dili, o çok bilindik “işimizi görecek kadar bilmek” seviyesinde konuşmak ve anlamak değil. Gelgelelim o dili, ana dil seviyesinde konuşup anlamınızdan da bahsetmiyoruz çünkü bu, – eğer yabancı dilin hâkim olduğu bir ortamda büyümediyseniz – uzun yıllar süren, ciddi bir kişisel çalışma ve farkındalık gerektirir.

Öyle ki, yabancı bir dilde kendi duygu ve düşüncelerimizi doğru ve anlaşılır bir biçimde aktarabilmek ve o dili konuşan insanların duygu ve düşüncelerini rahatça anlayabilmek yadsınamayacak kadar önemli ve bir o kadar da zor bir aşamadır – biliyoruz ki, düşüncelerimize nazaran, duygularımızı aktarmak çoğu kez kendi ana dilimizde bile kolay olmuyor ama bu, üzerinde ayrıca durulması gereken ve ileriki yazılarımızda detaylı bir şekilde ele alabileceğimiz ayrı bir konu.

Ana dil seviyesine yaklaşmadan, gerçek anlamıyla “yabancı dil bilmek” dediğimizde bizim algıladığımız ve hemen yukarıda bahsettiğimiz dil seviyesi, Avrupa Dilleri Ortak Çerçeve Programı (CEFR) gereğince dört dil becerisinde (okuma, dinleme, konuşma, yazma) B1/B2 seviyesine denk gelmektedir.

B1/B2 diye belirtiyoruz çünkü eğer bir yabancı dil öğretmeni ya da dilsel gelişiminin farkında olan iyi bir gözlemci iseniz bilirsiniz ki, her ne kadar çoğu kez kitaplarda yazmasa da, her dil seviyesi kendi içinde iki alt seviyeden oluşur. Örneğin, herhangi bir dilde B1 seviyesine sahip birisi “tam bir B1” derecesinde olabilir – bu demektir ki, B1 seviyesi öğrencisinde olması gereken bütün dilsel becerileri karşılıyordur – ya da derecesi, aslında “tam bir A2 olup, B1 seviyesine de rahatça ulaşmaktadır”, ama tam anlamıyla B1 seviyesinde değildir.

Diyebilirsiniz ki, bu bahsettiğiniz B1/B2 seviyesine gelebilmek için yurt dışında yaşamak şart. Ama bunu demeden önce, teknolojinin, sunduğu sınırsız imkânlarla birlikte, her gün ve her an elimizin altında olduğunu unutmayın. İtalyan dilinde popüler bir deyim var: “Se la montagna non va da Maometto, Maometto va alla montagna”. Bu deyimin Türkçe karşılığı: “Dağ Muhammed’e gelmezse, Muhammed dağa gider” şeklindedir. Bu deyimin anlamını yazımızın aktarmak istediği düşünceye göre uyarlarsak: “Sen yurt dışına gitmezsen, yurt dışı sana gelir” diyebiliriz ve, işin şakası bir yana, dilini ve kültürünü öğrenmek istediğimiz yabancı ülkeyle iletişim halinde olmak bugünkü teknolojik imkânlar sayesinde gerçekten çok kolay.

Ayrıca emin olun, yurt dışında yıllarca yaşayıp, yaşadığı yerin dilini ve kültürünü iyi bir şekilde kavrayamayan o kadar çok kişi var ki… Demek ki, yabancı ülkede fiziksel olarak bulunmak da yetmiyor. Bizim için asıl önemli olan noktaya ağır adımlarla ama nihayet vardık sanki: 

Bir dili bütün boyutlarıyla yaşamak.

Öğrenmek istediğiniz dili günlük hayatınıza katmadan, deyim yerindeyse “elinizin ucuyla” öğrenmeye çalışır, o dil ile mesafeli bir ilişki içerisinde olursanız, belli bir zaman sonra belki de dili öğrenirsiniz ama bu edinim, kişisel gelişiminize herhangi bir katkı sağlamadan, sadece dilsel olmakla sınırlı kalır. Oysa yabancı dil öğrenmek bundan çok daha fazlasıdır. Gelgelelim, yabancı dil ve kültürü, duygularınızı da bu sürece katarak, daha doğrusu “yaşayarak” öğrenirseniz, işte o zaman gerçekten “bir dil bir insan, iki dil iki insan” sözüyle kastedileni tecrübe etmiş olursunuz.

Buradaki önemli nokta, dile olan yaklaşımımızdır ve dili, sadece konuşmaya yarayan basit bir iletişim aracı olarak değil de, kültürle iç içe oluşan ve gelişen bir unsur olarak algılamak, kabul etmek bizi doğru yola götürecek ilk adımdır.

Bu da bizi, dil öğrenmenin ne olduğu ve ne olmadığı konusuna getiriyor. Diyebiliriz ki, yabancı bir dili konuşup anlamak yalnızca zihinsel (bilişsel) yetinin değil, ayrıca devinişsel (psiko-motor), duyuşsal ve özellikle de duygusal yetilerin öne çıkması gerektiği bir süreçtir. Sadece bununla da kalmayıp, eleştirel bir yaklaşımla o dil üzerine düşünme fırsatı bulmak, bizi o dil üzerinde düşünmeye itecek uğraşlar sayesinde o dilin bir üst seviyesine çıkmak gerekir. Kısacası:

“Yabancı dili kullanmak” amacıyla herhangi bir şey yapmak değil, ilgilendiğimiz bir alanda bir şeyler yapabilmek için o dili kullanmak.

 Bu çok önemli bir ayrım.

Buraya kadar yazımızın başlığı olan “Yabancı dil öğrenmek gerçekten zor mudur?” sorusuna kendi deneyimlerimiz doğrultusunda cevap vermeye çalıştık ve dil öğrenmedeki zorluk derecesinin özverili bir çaba ile ters orantıda olduğunu sebebiyle birlikte açıkladık.

Şimdi ise, yazımızı okurken muhtemelen sizin de aklınıza takılan bir başka soruya gelelim: Yabancı dil nasıl kolay öğretilir ve öğrenilir? Bunun için bir yol, yöntem var mıdır?

Elbette ki var. Ama önce önemli bir noktayı hatırlayalım: Bir öğretim sürecinde, nasıl sadece öğrencinin başarısından söz edemezsek, yalnızca öğretmenin başarısından da söz edemeyiz. Çünkü ortaya konulan çalışma karşılıklı saygı, çaba, destek ve motivasyona dayalı tam anlamıyla bir grup çalışmasıdır. Bu yüzden de hepimizin bildiği üzere, her iki tarafa da ciddi sorumluluklar düşmektedir.

Yabancı dilin kolay bir şekilde ancak, öğrencinin nasıl öğrendiğini anlamaya niyetlendiğimiz ve anladığımızda öğretilebileceği kanısındayız. Ama daha da önemlisi, o dil-kültüre olan ilgi ve sevgiyi karşımızdaki öğrenciye doğru bir şekilde aktarabilmek. Ders esnasında öğrenci sizin gözünüzde, öğrettiğiniz dil-kültür sevgisiyle yanan o ışığı görmeli ve eminiz ki, eğer gözünüzdeki o ışık, öğreterek sadece maddi değil özellikle manevi bir tatmin hedefleyen bir öğretmenin ışığıysa er ya da geç mutlaka öğrenciye ulaşacaktır.

Öğrencinin ise bir tek hedefi olmalı:

Öğrenmeye çalıştığı dili kültüründen ayırt etmeden, o dili kendi hayatının içine katarak “yaşamak”.

Öğrenci bu hedefi, yabancı dil öğrenmedeki pusulası bilerek ilerlediği takdirde doğru yolu kendisi rahatça bulacaktır.

 Belirtmekte yarar var: Bu yazı, 15-16 yaşından sonra yabancı bir dille uğraşmaya karar veren öğretmen adayı ve öğrencilere yönelik olarak hazırlanmıştır.

Dil eğitimi konusunda danışmak için: https://ebrusarikaya.com/tr/dersler/